Sirkeci’den Cankurtaran’a

Sirkeci Gar Müzesi’nden

Yine Sirkeci çıkışlı bir yol izleyelim. İlk durağımız Sirkeci Garı olsun. II. Abdülhamit devrinde yapılan binanın cephesinde bulunan granit mermerler Marsilya’dan gelmiş.  Girişin sağında ve solunda 2 adet saat kulesi dikkatimizi çekiyor. Garın içine girdiğimizde küçük de olsa bir müzesi olduğunu görürüz. Müzenin içinde Türkiye’deki demiryollarında, istasyonlarda kullanılan pek çok alet edevat ve evrakları görebiliriz.

Muradiye Sebili

Gardan çıktıktan sonra hemen solumuzdaki merdivenlerden yukarı çıkarak tramvay yoluna, Muradiye Caddesine ulaşırız. İlerde sağda Muradiye Sebili dikkatimizi çekecektir. Şimdilerde büfe olarak kullanılıyor. Devamında tramvay yolu Hüdavendigar Caddesi olarak devam ediyor. Sebil aslında Mirimiran Mehmet Paşa (ö. 1589) tarafından yaptırılsa da IV. Murat dönemindeki yenilenmeden ötürü Muradiye ismini almıştır. Biraz ilerleyerek soldaki ilk sokaktan İstasyon Arkası Sokağı’na kadar yürüyüp devam edebileceğimiz gibi tramvay yolunu takiben Sur-i Sultani denilen saray surlarına kadar gelip soldan aşağı inen Taya Hatun Sokağı’ndan da aşağı inebiliriz. Sokak boyunca sur duvarlarına bitişik eski evler ve işyerleri sur duvarlarını görmemize engel olmaktadır. Bu bölgedeki bina yapısı çirkinlik örneği de göstermektedir. Muhtemelen turizm konusunda iddialı duruş sergilenirse önümüzdeki senelerde bu bölgede otel yapımları daha da hızlanacaktır. İstasyon Arkası Sokağı ile birleştiği yer Demirkapı olarak geçmektedir ve buradan Gülhane Parkı’na giriş yapıyoruz. Ama öncesinde hemen surun iç duvarında 1877 tarihli II. Abdülhamit Çeşmesi‘ne bir göz atalım.

II. Abdülhamit Çeşmesi, Demirkapı

Parkın içine girdiğimizde eğer ağaçların yapraksız dönemi ise yüksek ağaçlardaki kuş yuvaları dikkatimizi çekecektir. Hemen sağımızda boylu boyunca uzanan binalar eskinin Mekteb-i Tıbbiye binaları. Bu noktadan itibaren Gotlar Sütununa çıkabileceğimiz gibi hemen onun alt tarafında yer alan Hagios Paulos Yetimhanesi’nin kalıntılarına göz atabiliriz. Çevresi kalın demir parmaklıklarla örtülü, sütunların kimisi dikili, kimisi ayakta, hakkında herhangi bir bilginin bir tabelaya yazılmadığı kalıntılar. O noktadan tekrar geri dönerek Gülhane Parkı’nın üst çıkışına devam edeceğiz. Vaktimiz müsaitse parkın içinde yer alan İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’ni gezebiliriz. Parkın çıkış duvarında çeşmeler ve muhtemelen çevresinde yer alan çer çöp dikkatimi çekecek. Çevrede mısır ve simit satıcıları şeklinde bir kalabalık olacaktır. Karşı duvarda demir parmaklıklar arkasında, yine sur duvarına bitişik bir çeşme vardır. O bölgeye park eden arabaların da arka tarafında kaldığından pek dikkat çekmez.

Kendimizi soldan yukarı Osman Hamdi Bey yokuşuna verelim. Arkeoloji Müzesi binaları ve binanın üzerindeki heykeller dikkatimizi çekecektir. Müzeye girsek akşama kadar çıkamayız, onu ayrı bir geziye saklamalı. Sağımızda Darphane-i Amire Binası, giriş yasaktır. Bir dönem içerisinde sergiler olurdu ama epeydir bir ses yok. Solumuzda Arkeoloji Müzesi’ni alarak devam ettiğimizde Topkapı Sarayı’nın 1. Avlusu’na çıkarız. Salı günleri saray kapalı olduğundan bu yoldan geçiş yapılamaz.

Sağımızda Aya İrini vardır. Gezilere kapalı. Sadece konserler için açılıyor ve ancak konsere giderseniz içini görme şansına sahipsiniz. Solumuzda Topkapı Sarayı’nın müze girişi var ama o da başka bir geziye kalsın.

Aya İrini’nin arkasında tek katlı bir bina dikkatimi çekecek. Mevsimlerden yazsa dışarıda pek çok masa da görürüz. Dönemin Karakolhane binası. Hayli pahalıdır, hatırlatayım. Onun arka kısmına dolanalım. Aşağıda pek çok kalıntı dikkat çeker. Buranın en son Piskoposluk Sarayı‘na ait kalıntılar olduğu tespit edildi.

Piskoposluk Sarayı Kalıntıları

Şimdi sarayın Bab-ı Hümayun kapısından çıkalım. Sağımızda meşhur Soğukçeşme Sokağı yer alır. Sokağın girişinde Ayasofya İmareti’nin muhteşem kapısı. Hükümdar saraydan çıkınca bu kapıdan Ayasofya’ya girermiş. İlerde Sultan Ahmet Camii görünür. Hemen çıkışta yer alan III. Ahmet Sebili ve Çeşmesi zerafeti ile gözden kaçmayacaktır.  Bu devasa boyuttaki meydan çeşmesi adı üstünde III. Ahmet Devri’nde daha
önce Perayton isimli bir Bizans çeşmesinin yerine yaptırılmıştır. Sene 1729. Sebillerin üzerinde toplam 14 beyitlik bir kaside vardır. Seyyid Vehbi tarafından nakşedilen bu kasidenin sonunda III. Ahmet tarafından
yazılmış tarih beyti vardır. Der ki: “Aç besmeleyle iç suyu han Ahmede eyle dua“. Lâkin bugün su içemiyoruz.

İshak Paşa Camii

Çeşmenin altından devam yol İshakpaşa Caddesi’dir. Aşağı doğru salınalım. Karşımıza İshak Paşa Camii ve sağa giren sokakta karşısında İshak Paşa Hamamı bizi karşılayacak. İshakpaşa Fatih ve oğlu II. Bayezid döneminin sadrazamlarından. Cami çeşitli dönemlerden elden geçirilmiş ama hamam yapısı mezbelelik olarak halen durmakta. Bir dönem ardiye ve imalathane olarak kullanılmış. Şimdilerde terkedilmiş gibi görünmektedir. Önümüzdeki yıllarda bir şekilde ele alınacaktır bu hamam diye düşünmekteyim.

Hamamın bulunduğu cadde Akbıyık Caddesi. Bu caddeye girip hemen ilk sokaktan sola Adliye Sokağı’na girelim, küçük bir sokak, sonunda merdivenlerden indiğimizde Yeni Saraçhane Sokağı’na gireriz. Karşımızda bir duvar çeşmesi ve üstünde bir heyula gibi 3 katlı bir bina göze çarpacaktır. Çeşme 1856 tarihli, peki ya bina?

Sanırım yorulduk. Az daha ilerlersek yine Erol Taş Kültür Merkezi’ne geliriz. Daha evvel önünde ekmek arası köfteci olurdu ama son gittiğim dönemlerde göremedim, sorduğumda müsaade edilmediğini öğrendim. Burada çay ve arzu edersek yemek molası verebiliriz. Hemen yanında pideci var, iyidir.

*** | ***

Ek fotoğraflar:

Sirkeci Garı ve Saat Kuleleri
Hagios Paulos Yetimhanesi Kalıntıları
I. Avluda Bulunan Restoranın Masaları
Gülhane Parkı’ndaki Yuvalar
III. Ahmet Sebil ve Çeşmesi
III. Ahmet Sebil ve Çeşmesi’nden Detay
İshak Paşa Hamamı
Yeni Saraçhane Sokak

 

Sirkeci Garı İç Bölümden

 

Taya Hatun Sokak

 

 

Bu yazı Güzergahlı Gezi kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir